Atatürk, önünde eğilen kadınlara öyle bir şey söyledi ki…

655 views

Savaşlar, ulusların bütün varlıklarıyla; teknik alandaki başarılarıyla, ahlaklarıyla, kültürleriyle, erdemleriyle, kısacası bütün güç ve varlıklarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır.

Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Mücadelesi’nde de milletimiz varını yoğunu ortaya koyarak adeta küllerinden doğmuştur. 30 Ağustos 1922 zaferi işte bu doğuşun askeri, tarihsel ve toplumsal kaydıdır.

Bu büyük zafer Mustafa Kemal’de çelikleşmiş olan Kuvayı Milliye ruhuyla açıklanagelmişt ir. Bu ruhu, cumhuriyetçi ve devrimci tarih bilinciyle, ruhuna sadık bir biçimde geliştirmek bizlerin temel görevidir. Makam sahibi insanlara bugün, gençliği ve asıl Zaferin Bilgeliği’ni hatırlatmak bizim namus borcumuzdur. Çünkü bugün Kuvayı Milliye demek Gençlik demektir.

ZAFERİN SUBAYLARI…
Kurduğu ordunun subay ve erleri, Mustafa Kemal Atatürk’e, başkomutanlık sınırlarını aşan bir sevgi ve güvenle bağlıydılar. Subayları, buyruklarının doğruluğuna o denli inanıyordu ki, bunları yerine getirmeyi, vatan savunmasının gerekli kıldığı kutsal bir görev sayıyorlardı.

Albay Reşat, 27 Ağustos 1922 Sabahı saat 10:00’da M.Kemal ile telefonda görüştü ve 11:00’e kadar Sincanlı Ovasından Dumlupınar’a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel olan Çiğiltepe’yi alma sözünü verdi.
Biliyordu ki subay diye bedeninden önce şerefini koruyan adama derler; verdiği sözün yaşamının sınırını çizdiği vakit geldiğinde saat 11:00’de, Albay Reşat, gelecek Büyük Varlığı gidecek varlığından üstün tuttu ve ölümü büyük küçümsedi. Vazife anlayışı bedeninden taşarak, Çiğiltepe’nin yamaçlarına tahtını kurup nöbet tutan bir ruh oldu.
11:45’te Çiğiltepe alınmıştı. Çiğiltepe’de bayraklaşan adı göğe daha da yaklaştı: “Albay Reşat Çiğiltepe” oldu.
Bu kahramanlık destanını Atatürk, Nutuk’unda tarihe şu cümleyle kazıdı: “Her aşaması düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmı ş bu harekat, Türk Ordusu’nun, Türk Subayı’nın ve komuta kurulunun yüksek güç ve kahramanlığını, tarihte bir daha tespit eden ulu bir yapıttır. Bu yapıt, Türk Milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu yapıtı yaratan bir ulusun evladı, böyle bir ordunun Başkomutanı olduğum için sevincim ve mutluluğum sonsuzdur.”
Zaferin subayları susmaz, hakikati haykırır! Yarbay Ali Tatar gibihukuksuzluğ a, Yarbay Mehmet Alkan gibi karanlığa isyan olurlar. Halkın vicdanı ve onuru olurlar. Ölümsüzlüğün dudaklarından hiç düşmeyecek adlarıyla sonsuzlukta yankılanırlar.

ZAFERİN KADINLARI…
Uşak’ın üçte biri yok olmuş, Manisa’nın 18 bin yapısından beş yüzü ayakta kalmıştı…
9 Eylül 1922’de Nif’e (Kemalpaşa) geldiğinde birkaç basamakla çıkılan tek katlı bir evde kalacaktı. Zafer kazanmış bir komutan olsa da saraylara ihtiyacı yoktu. Bunu öğrenen kasabadan bazı kadınlar eve koşmuşlar ve o gelmeden ortalığı düzeltmeye çalışmışlardı. Kızıl bir ölüm alevi gibi bütün Batı Anadolu’yu kan ve ateşe boğan Yunanlılardan onları kurtaran Paşaları içeri girdiğinde Halide Edip’in anlatımıyla:
“Gölgeler gibi çekingendiler. Onu dar girişte görünce, yere doğru eğildiler. Sarılıp dizlerinden öptüler. Başörtülerinin uçlarıyla çizmelerinin tozlarını sildiler. Gözlerinden onun çizmelerine gözyaşları damlıyordu. Sonra geçip önünde el bağladılar. Ona yaşlı gözlerle uzun uzun baktılar.”
Ata, “Ey Kahraman Türk Kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” cevabıyla onları ÇEKİNGEN GÖLGELERDEN YAKICI GÜNEŞLERE çevirdi.

Ülkemizin aydınlığını onlara borçluyuz. Onlar ki Nene Hatun’lardan Gezi’deki Kırmızılı Kadın’a, yaylaların Hava Ana’sına kadar ansızın parlayan bir direniş ışığı olup yayılırlar karanlığın yüreğine. Anadolu’nun sönmeyen fenerleridir onlar, Anadolu aydınlanmasının ve aşkının parıltılarıdırl ar.
Yurda, çağdaşlığa, yurdun temiz havalarına, doğasına düşman olanların karşısına dikilen halk evlatlarıdır. Her zaferin gizli öncüleri, memlekete uzanan elleri yakan güneşlerimizdir onlar, her yaşam neşesinin sahibidirler onlar. Onlar Zaferin Kadınlarıdır.

ZAFERİN GENÇLİĞİ…
Zaferin Gençliği Çanakkale’de çocuk yaşta şehit olan atalarımız, memleket aşkını her türlü aşkın önünde tutarak idama yürüyen üç fidandır, Gezi’nin onurlu ağaç çocuklarıdır. Sadece yaşlarla ifade edilen değil, hayatın ruhunu, akıp giden zamanın olanaklarını, teknolojiyi ve doğayı fark eden bir ruh gençliğidir. Onlar bilimde, sanatta, felsefede ismi dünyada anılacak bugünün çocuklarıdır.

Zaferin Gençliği, bağımsızlık ve özgürlük ruhuyla ayaktadır. Kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet için, hapislerde gençlerini çürütmeyen, sokaklarda gençlerini öldürmeyen, kendi halkının çocuklarını açlıktan ve yoksulluktan kırmayan, eğitimsiz ve işsiz bırakmayan müreffeh bir Cumhuriyet için ayaktadır.
Kurtuluş Mücadelesi ruhuyla, 26 Ağustos Afyon şafağındaki devrimci ruhla ayaktadır gençlik. Türkiye’nin barış ve huzur dolu aydınlık şafağına varacak güçle yarınlara koşmaktadır!

Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir!” diyerek eserin asli sahibi olarak gençliği tayin etti. Bugünün karar-vericileri, bugünün konum sahipleri, bugünün idarecileri peki ya sizler bu memleket koşucularını ne zaman fark edeceksiniz? Gözlerinin, akıllarının ve yüreklerinin içi parlayan gençlere ne zaman güveneceksiniz? Ne zaman Zaferin Bilgeleri olacaksınız!?

Mehmet Ali Çelebi
Odatv.com

Paylaş

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz